--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

Al bu da belgesi Kemal Bey

Bir iş yeri düşünün!.. Kurum, çalışanı ile mahkemelik. Çalışan, kendi kurumu tarafından alabildiğine suçlanmış. Suçlamalar arasında “görevi kötüye kullanmak” da var. Üstelik mahkemeye bile verilmiş. Hakkında ceza ve hukuk davaları açılmış. Ama o çalışan, koltuğunda oturuyor. Hem de oldukça önemli bir görevde. Çalıştığı kurumla hesaplaşırken yetkileri sürüyor. Son derece kritik kararların altına imza atıyor…

Şimdi sakın “Böyle rezalet olur mu?” demeyin. Olmuş, hem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü döneminde yaşanmış! Kemal Bey, buna rağmen burnundan kıl aldırmıyor. “SSK’yı batırdı” iddialarında bulunanlara “Hodri Meydan” diyebiliyor. Ne diyelim? Bu da onun üslubu!

***

Üstelik, laf değil bunlar. Hepsi belgeli. 24 Şubat 1997 tarihli SSK Teftiş Kurulu raporunda bütün ayrıntılar yazıyor. Rapor, Teftiş Kurulu Başkanı Mustafa Konuk tarafından hazırlanmış, altında da dönemin Genel Müdürü Ekrem Önal’ın “olur”u var. Bilgi İşlem Dairesi Başkanı F.A suçlanıyor.

İşte o suçlamalar:

-Ek Protokol ve sözleşme hükümlerinde değişiklik yapılarak, SSK ile iş yapan firmaya menfaat sağlamak.

-SSK’nın yapılmayan işleri için 1 milyar 619 milyon lira fuzuli ödemeye sebebiyet vermek.

-Sözleşme ile belirlenmiş 4 milyar 536 milyon lira tutarındaki gecikme cezasını firmadan talep etmemek ve SSK’yı zarara uğratmak.

Rapor, başka suçlamalara da yer veriyor:

-Dikkatsizlik, tedbirsizlik ile meslek ve sanatında acemilik sonucu, kurumun emekli, dul ve yetimlere 1995 Kasım ayı ödemelerinde toplam 75 milyar 895 milyon fazla ödeme yapılmasına ve neticede 6 milyar 531 milyon lira tutarında faiz kaybına neden olmak…

Rapordaki suçlamalar, 1991 ve 1995 yıllarına ait. Ama olay 1997’de yapılan bir teftiş sonucu ortaya çıkıyor. SSK Personel Yönetmeliği’ndeki 2 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu için F.A’ya devlet memurluğundan çıkarma cezası verilemiyor. Ama 24 Şubat 1997’de görevden alınıyor ve Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuluyor. İddianame hazırlanıyor ve hakkında üç yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Bu kadarla kalmıyor, SSK, mahkemeye başvurup, F.A’dan uğradığı zararları talep ediyor. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde de ayrı bir dava açılıyor.

Buraya kadar olması gerekenler yapılıyor.

***

Sonra SSK’da yönetim değişiyor ve felaket başlıyor. Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “SSK’yı zarara uğratmaktan” yargılanan kişi, zarara uğratmakla suçlandığı SSK’ya geri dönüyor. Tekrar Bilgi İşlem Dairesi’nin başına getiriliyor.

Teftiş Kurulu Raporu hiçe sayılıyor, mahkeme kararı beklenmiyor. Peki kim yapıyor bunu? Anlamışsınızdır, bugün “Hodri Meydan” diyen Kemal Kılıçdaroğlu!

Hakkında dava açılan kişiyi, “davalı” olduğu kurumun üst düzey yöneticiliğine getiriyor!

Yetmiyor, bitmiyor, skandal devam ediyor. SSK, o dönemde müdürlüklerine 1,5 trilyon liralık bilgisayar alımı için hazırlıklara başlıyor. İşin başında ise SSK ile mahkemelik olan ve geçmişte “kurumu zarara uğrattığı” gerekçesiyle yargılanan F.A bulunuyor. Alım kararını verme yetkisi, kurumla mahkemelik olan kişiye bırakılıyor. Kelimenin tam anlamı ile kediye ciğer emanet etmek gibi bir durum bu!

O dönemde bunları ve SSK’da yaşanan sınav skandallarını Akşam Gazetesi’nde yazdım. Kimse kılını kıpırdatmadı. Sorumlulardan çıt çıkmadı. Kılıçdaroğlu ise telefon edip, yaptığı icraatı savundu.

Kemal Bey “hodri meydan” deyince, arşivleri karıştırdım, geçmişe doğru bir yolculuk yaptım. Onlardan kısa bir özet çıkarıp, sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum.

O dönemde kamuoyuna sormuştum:

-Türkiye’de bu işi yapacak kurumla davalık olan F.A’dan başka kimse yok mu? Kurumla iş yapan firmaları kayırmakla suçlanan bir insanın hâlâ aynı görevde tutulması doğru mu?

Kemal Bey de telefona sarılıp aramış ve yazdıklarımdan duyduğu rahatsızlığı belirtmişti:

-F.A zaten beraat edecek.

Susmuş, tek kelime bile edememiştim. Her fırsatta “yargının bağımsızlığından” söz eden Kılıçdaroğlu’nun “zaten beraat edecek” sözleri üzerine ne söylenebilirdi ki? Kılıçdaroğlu, adeta kararı kendisi verecekmiş gibi konuşabiliyordu. Bu da başka bir skandaldı!

Bunun da belgesi var. O dönemde bu görüşmeyi de yazmıştım. Durup dururken “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” dememişler. Evet, insan hafızası unutuyor. Kemal Bey de o yüzden çıkıp “Hodri meydan” diyebiliyor. Allah’tan belgeler arşivlerde duruyor!

EMİN PAZARCI
YORUM EKLE


         Kirkagac.Net