--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

DERS ALMAZSAN TARİH HEP TEKERRÜR EDER

Soma'da kömürün tarihine bakacak olursak Osmanlı Padişahı'nın görevlendirdiği heyet tarafından keşfedilişi 1863-1864'lere dayanmakta, fakat Padişah'ın asıl istediğinin taş kömürü olması sebebiyle linyit kömürünün değeri anlaşılmamıştır.

Yüzeysel toplayıcılık (mostra) yapılmış bölgede ki pamuk farikalarına bir yıllığına ihaleler verilerek uzun bir süre bu şekilde işletilmiş.
İzmirli Yanako, ardından İzmirli Hacı Raşit ve Mehmet Nuri Efendiler ihale ile alarak yüzeysel toplayıcılıkla kömür rezervi yapılmıştır.
Sayın Mustafa Küçükkayapalı ile Samet Arıcıoğlu'nun uzun süren araştırmaları Osmanlı arşivlerindeki resmi bilgilerle ortaya çıkarılmıştır. 
Fakat Osmanlı Devletinin ciddiye almadığı Soma kömürünü bir tutku haline getiren biri vardır ki, o da namı diğer Osman Ağa.

Soma'da madenciliği farklı bir yere taşır ve elindeki avucundaki her şeyi kaybetme pahasına bu işe adar kendini.

Kimse ciddiye almaz bütün köylü dalga geçer ama o yılmaz. 1912-1914 tarihlerinde Darkale'de 14-15 metre derinliğinde açtığı kuyu onun ve Soma'nın ilk maden ocağıdır.  

Madende gaz ölçümü için kanarya, serçe, bülbül kullanılırmış.

Baygınlaşan yada geri dönmeyen kuşlar olduğunda madene girilmezmiş. Gelelim 1900'lü yıllara.

14 Haziran 1935 tarihinde Etibank kurulur, devletin yeraltı kaynaklarına önemi giderek artar, şahısların elinde olan Soma madenleri fes edilerek 10.12.1939 yılında "Mahdut Mesuliyetli Garp Linyitleri İşletmesi" müessesesi kurularak faaliyete başlar.

Fakat 1940′lı yıllarda madende senenin yarısı çiftçilik yapıp diğer yarısında da ocağa giren amelelerden oluşmaktaydı.
Yeraltında çalışacak gönüllü ve daimi işçi bulma zorluğu nedeniyle mükellef kanununa çıkarıldı.
Gönüllü mahkûmlar, askerlik çağına gelmiş gençler, toprağı olmayan veya köy muhtarlarının belirlediği arkası olmayan köylüler mükellef yapılıyor, garp linyitleri işletmesinde Linyit üretiminde çalıştırılıyorlardı. Çalışılan süreler askerlikten veya mahkûmiyetten düşülüyordu. Mükelleflik yöreli köylüler için adeta kâbustu,günümüze o dönemde yaşanan duyguları anlatan bir türkü.

Mükellef ilan oldu gelin dediler,
Cehennem deliğine girin dediler,
Yeni de kartımı alıp elime de verdiler.
Aman da beyim, vay efendim bu nasıl emir
Kapandı kapılar sürüldü demir,
Aman da beyim vay efendim, künyem yazıldı,
İlet mezarlığına kabrim kazıldı.
Mükellefin önünde astılar bayrak,
Ankara’ya gitti gelmedi evrak,
Elli lira verem sürgünden bırak.
Aman da beyim, vay efendim bu nasıl emir
Kapandı kapılar sürüldü demir,
Aman da beyim vay efendim, künyem yazıldı,
İlet mezarlığına kabrim kazıldı
Mükellefin önünde kurulu da kantarlar,
Anam rüşvet almış gâvur muhtarlar,
Mümkünü yok mu mükelleften kaçmaktan.
Aman da beyim, vay efendim bu nasıl emir
Kapandı kapılar sürüldü demir
Aman da beyim vay efendim, künyem yazıldı,
İlet mezarlığına kabrim kazıldı
Evimizin önünde kurşun saçarlar,
Jandarmalar gelmiş beni sorarlar,
Mümkünü yok, çaresi yok beni de tutarlar.
Aman da beyim, vay efendim bu nasıl emir
Kapandı kapılar sürüldü demir
Aman da beyim vay efendim, künyem yazıldı,
İlet mezarlığına kabrim kazıldı.

Bir söylenti var ki; 
Madenlerin Jandarma kontrolünde olduğu mükellef ve mahkûmların çalıştığı dönem, işletmenin kurduğu merkez maden lojmanlarında 1938'de doğmuştu. Babaannem ki hafızası da  
harikaydı olayda tahminim 9 yaşlarındaydı.

Ondan dinlediğim kadarıyla bir maden kazası olmuş, göçük veya karbon monoksit zehirlenmesi dedesi de o madende çalışıyormuş, kazaya müdahale edilecek hiç bir teknolojik  
ekip ve ekipmanın olmaması, diğer ocaklarında iş açısından aksamaması gibi sebeplerle o dönemin Jandarma komutanı ocağın kazalı kısmını içindeki işçilerle birlikte tam  
kapattıracağı sırada bir işçi çıkıyor ve o işçiye silahla müdahale edilip o işçiyle birlikte madenin ağzı kapatılıyor. 
O gün, o madenden hiç kimse ölü veya diri çıkmamış kimi 37 kişi kimi 31 kişi diyor.

Fakat onunla alakalı hiç bir resmi evrak mevcut değil. Çok kıymetli babaannem gibi o dönemde yaşayan kişileri çoktan kaybettik. Kalanlarda ya kulağı duymuyor yada Alzheimer hastası. İşçilerin yakınları 2 nolu ocakta çoluk çocuk doluşmuşlar, ağlayanlar feryat edenlerle doluymuş, aynı geçirdiğimiz bu günler gibi.

Babaannem dedesinin orada kaldığını ağlayarak söylerdi.
Ama sadece kulaktan dolma bilgilerle öğrendiğim bir hikayedir. Bu resmi bir kaynağına henüz ulaşılamadı.
Bu döneme ait, belki varsayım ama o günden bu güne sadece teknolojinin değiştiğini söylemek mümkün.
Ne oldu da öyle olduk?

Antik çağlardan günümüze bir tarım havzası olan bakır ovasının her türlü sebze ve meyve familyası yetişmekteyken ve üretim fazlası ihraç ediliyorken, ne oldu da çiftçi dedemiz, amcamız, babamız ve de ağabeylerimiz madenci olmak zorunda kaldı.
Yaşları 19 ile 25'i geçmeyen Ordulu, Kütahyalı, Samsunlu ve çevre ilçelerden göç edip gelen 301 kardeşlerimiz nasıl oldu da özelleşmeden önce kaza sayısı hiç denecek kadar az olan bu madende o sinsi kara dumana bulandı?

Hep aynı senaryo aslında dün, bugün ve yarın.

Devletin köylüyü mağdur eden politikaları, pahalı mazot, maliyeti karşılamayan tarım ve hayvancılık, bir zamanlar tonlarca tütün ektiği tarlasını şimdi imara açılsın diye bekleyen çiftçi.

Tarım alanları yok edilerek,  zavallı köylümüzün küçük umutlarıyla oynayıp sanayileşme adına, iş umuduyla toprakları ellerinden alınmakta, işsiz ve topraksız kalan köylü maden ocağına girmeye mecbur bırakılmakta.
Özelleştirilen maden ocaklarında kişisel çıkar uğruna, iş gücünün fazla, ücretlerin az tutulması, iş güvenliğinin hiçe sayılmasının getirdiği neticeyi geçtiğimiz aylarda Soma Kömürlerin de yaşanan vahim olayla tekrar tekrar görmekteyiz. Lafın kısası,  biz tarihten ders almadıkça tarih hep tekerrür eder.
Sevgi ve saygılar..

PELİN ÖZBERK










YORUM EKLE
YORUMLAR
Şafak Çelik
Şafak Çelik - 10 yıl Önce

pelin hanım, sizler sayesinde soma unutulmayacak. teşekkür ederiz.

nedim akkan
nedim akkan - 10 yıl Önce

gercekten real bir yazı madenin ve madenciligin tarihi yüreyinize saglık sevgili pelin hanım.bilgilendirdiginiz için cok tşkler.tarih asla tekrrür etmiyecek herkes her yaşayan mutlaka ders cıkaracak önce güvenlik olacak önce insan olacak.


         Kirkagac.Net