--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

SANAL ANNELER GÜNÜ

Kaybetmek...

Bu kelimenin anlamını biliriz çoğumuz. Bazı öğrenilmiş ya da yaşanarak deneyimlenmiş kavramlar vardır.
Kaybedilen şeylerin geri gelebileceği, yitirilen nesnelerin tekrar hayatımıza girebileceğini deneyimlerimizle anlarız.

Yine acı deneyimlerden biliriz ki; sevdiklerimizin kaybı, yerinde derin bir boşluk bırakır.
Ne yaparsak yapalım o boşluk hiç dolmaz.

Savunma mekanizmalarımız devreye girer, boşluğu büyütmemek, hayatı yaşanmaz hale getirmemek için bazen yaşanmamış farz ederiz, bazen unuttuğumuzu sanıp, hayatın akışında kayboluruz.
Ta ki küçük bir anı, küçük bir söz ya da kıvılcım ateşi körükleyene kadar. Günlerce etkisi sürer, çabuk geçtiği de olur.
Hiç düşünmeyiz, biz de bazen bu kıvılcımı yakanlardan mıyız. Birilerinin acılarını körükleyip, istemeden yaralarını kanatanlardanmıyız.

Beni acıtan, kanatan da tüketim toplumu için icat edilmiş olan anneler günü.
Yürek o günlerde dolup dolup boşalırken, yüreklerini hiç boşaltamayan, sığınacak liman arayan çocuk ve gençler gelir aklıma.

Annelerini hiç tanıyamamış, terk edilmiş, anneleri ölmüş, öldürülmüş, zorla koparılmış ve daha birçok nedenle ayrı kalmak zorunda kalmış çocuk ve gençler bu travmayı kolay atlatamayabilir.
Bir güne sığdırılan sevgiler hiç de mantığıma sığmıyor.

Hadi sığdırılsa da çevreye gösteriş yapıp, insanların gözüne soka soka yapılanlar.

Her şeyi sosyal medyaya hapsettiğimiz gibi sevgiyi, merhameti, acımayı, yardımlaşmayı, kutlamayı, taziyeyi, yası da sanal ortama taşıdık.
Yürekten değil, mesaj yazan parmaklardan geçiyor iletiler.

Oysa her gün annelere sarılıp, onların beklentileri karşılanabilir, her gün sevgilinin gönlü hoş edilip, evlatlar sarıp sarmalanabilir.
Fakire, mülteciye ya da evsizlere sosyal medya platformunda acıyanlar, hangi gün, sağlam bir yardımda bulundu.

Başı ağrıyan, hastane kapısından geçen, kendini endişeli hissedip, sanal ortamda paylaşıyor. Kaybını duyurup, her yorum yazana cevap yetiştirmek zorunda kalıyor.
Bu mudur acaba. Sanal aşklar, sevgiler, sanal kaygılar, sanal özgürlük hapishanesi.

Hayata hiç değer katmayan alışkanlıklar ediniyoruz. Her şeyde olduğu gibi sanal ortamda da ölçüyü kaçırıyoruz.

RAHİME ALCAN

YORUM EKLE


         Kirkagac.Net