--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

SANAT,  RİTİM, NABIZ VURUŞLARI

Hayatın kendi ritimden ibarettir. Bu ritmi yakalayabilenler, başaranlardır elbet. Yaşam; ahenkle, belli bir nizam içinde sürüp giderken,  buna uyum sağlayanlar daha mutludur kuşkusuz. 

Yüce Yaratıcı bu nizamı sürdürmek için belli fizik kurallarını yürürlüğe koymuştur. 

Bunları keşfettikçe insanlık daha bir şevk duymuştur ilerlemeden yana. Hem ürettikleriyle, hem yaşamsal hem de sanatsal faaliyetleriyle hayatın içinde ben de varım diyerek dünyada söz sahibi olmaya başlamıştır. 

Ne zaman ki ahengi yitirip, duyguyu ikinci plana itmişiz, kaos ortaya çıkmaya başlamıştır. Ne zaman ki tekrar ahengi, düzenli nabız vuruşlarını yakalarız, dünyanın nizamına katkı sunmaya başlarız. 

Dünya ahenkle dönerken, yer kabuğu, atmosfer de buna uyum sağlar, giderek nefes alışları artar, patlama noktasında enerjisini boşaltır, denge adına büyük bir rahatlama hisseder. Bizim felaketimiz, yer kabuğu için huzurdur. Magma, yüzeyle buluşup, akmaya başladığında, yeni yüzey şekilleri oluşturur. O da ritimle, kendine has kıvrımlarla soğur, soğur.. Ateşi sönünce huzurlu bir yeniden doğuşa ulaşır. Her huzur yeniden varoluştur. Magma aktıkça okyanusta yeni adacıklar oluşmaya başlar, yeni canlı türleri gelir, kuş cıvıltıları, yeni nabız vuruşları ve yeniden doğuşlar…
 

Yağmur da belli bir doyum noktasına ulaşan nemin ardından, gök gürültüsünün, yıldırımın, şimşeğin ahenkle dans edişinin ardından gelmez mi. O rahatlamanın ardından, güneşin huzurla kendini hissettirmesi, toprağın kendine has kokusu huzur vermez mi?

Sanat eserlerinin oluşumu da bu türden sancıların eseridir. Belki aylar, belki yıllar süren ritmik nabız vuruşları sahibini rahatsız etmeye başlar, ahenk dayanılmaz hıza ulaştığında; vakti geldiğini hisseder. Yol verir artık, salıverir bastırdığı duyguları. Eser oluşmaya başladığında da gururla bakar ona. Bu ahenk, bu nabız vuruşları hayatın içinden gelir, bazen bir tecrübeden, bazen bir acı, bazen bir keder, bazen de yas..

Ne olursa olsun, besler, her duygu besler insanı. Ama sonunda yürek dayanamaz bu vuruşlara, doyar, patlayıp öz suyunu akıtmak ister engin denizlere. Zira sığamaz artık, küçük göl birikintilerine. Yetinmez asla sığ nehirlerle, iç denizlerle. Engin okyanuslarda yüzmek ister artık. Hayattan alır nabız vuruşlarını. Etraftaki sesleri dinlemeye başlar. Eşyaya anlam yükler, sadece fayda değil, zevk almaya başlar doğadan. 

Doğadan alır müzisyen notaları, yaratılıştan itibaren doğayı taklitle başlayan ahenkli tam tamlar, giderek nesilden nesile aktarılan notalara dönüşür. Mağara duvarlarına çizilen resimlerin yerini modern sanat eserleri alır. Yetinir mi insanlar, elbette yetinmez, ahenkli söz söylemeye başlarlar tam tamların arasında. Giderek kafiye, cinas, ritim, şiir, şarkı derken toplumsal hafıza yeterli gelmez, eller ahenkle dans ederek yazıyı, alfabeyi ortaya çıkarır. 
İnsanları en çok mutlu eden sanat olan edebiyat doğmaya başlar. Onun da kendi içinde ritmi, müziği vardır. Ruhları teskin ederken, öğretir, geliştirir, tamamlar, en önemlisi mutlu eder. 

Bu ahengin ve nabız vuruşunun, dünyada kalıcı iz bırakabilmesi için özgün olması gerekir. Her duygunun doruğa ulaşıp, teskin olduğu an vardır, önemli olan, kendi emeğinin ürünü olsun, kendi tarlasının mahsulü olsun. Önceden hazırlanmış, sürülmüş, otları temizlenmiş bir tarlaya ekim yapmamalı. Tohumunu kendi ellerinle hazırlamalısın, tek tek ayıklayarak. Tarlanın taşlarını da kendin temizlemelisin. 

Toprağı havalandırıp, nemlendirmeli, zararlılardan arındırmalısın. Herbir köşesini kendi zihninde haritalandırıp, hayal etmelisin. Hangi ürün hangi köşede yeşerecek, hangi çiçek, hangi alanı süsleyecek, bir bütün halinde birbirlerini tamamlayabilecekler mi, aralarında bir ahenk olacak mı. Hangisi öne çıkacak, diğerlerini gölgede bırakacak, hangi sürgün, diğerinin kökünü kurutacak. 

Hangi kök, sinsice, için için dokunduğu kökü kurutup, hayattan koparacak, hangi koku diğerini bastırıp, kötü haşereleri uzaklaştıracak. Sonuçta çevreye faydalı, sonsuz emekle üretilen ürün, kalıcı olup, hayata iz bırakabilecek mi?
Meşakkatli olsa bile emeğine sahip çık, senin alın terinin ve hayallerinin ürünü olsun. 

Eserini seyredenler, sen imzanı atmadan senin olduğunu anlasınlar. Senin nabız vuruşlarını hissedip, eserindeki ahengi anlayıp, yüreklerinde ona ritim tutsunlar.

Rahime ALCAN

YORUM EKLE
YORUMLAR
Alp Özdemir
Alp Özdemir - 4 yıl Önce

Yüreğinize sağlık
Bu kadar güzel anlatilir

İhsan çetinkaya
İhsan çetinkaya - 4 yıl Önce

Yüreğinize sağlık olsun hocam.


         Kirkagac.Net