Taşra denildiğinde akla çoğu zaman sakinlik, durağanlık, hatta biraz da imkânsızlık gelir. Oysa tam da bu yüzden kültürel yatırımların en kıymetlisi burada yapılır. Bir köyün ya da küçük bir kasabanın meydanında perde açan halk tiyatrosu, sadece sanat üretmez; toplumu dönüştüren, bireyi kendine yaklaştıran ve kolektif bilinci güçlendiren bir etki yaratır.
Tiyatro, insana kendini gösteren bir aynadır. Büyük şehirlerde tiyatro salonuna gitmek çoğu zaman bir seçenek, bir kültürel etkinliktir. Fakat taşrada, o perde açıldığında seyirci yalnızca bir oyun izlemez; kendi hayatının bir parçasını sahnede görür. Bir kadının mücadelesi, bir gencin hayalleri, bir işçinin sesi... Kısacası, gündelik hayatın en çıplak halleri tiyatro sahnesinde yankılanır.
Halk tiyatrosunun en önemli faydalarından biri, toplumsal dayanışmayı güçlendirmesidir. Oyuna katılan amatör oyuncular aslında komşunuz, esnafınız, öğrencinizdir. Seyircinin oyuncuyla kurduğu bağ, kültürel mesafeleri ortadan kaldırır. Sanat, "biz" olma duygusunu diri tutar. Taşrada yaşayan gençler için bu aynı zamanda bir nefes alma alanıdır; kendini ifade etme, özgüven geliştirme ve hayal kurma imkânıdır.
Ekonomik boyut da göz ardı edilmemelidir. Bir tiyatro topluluğunun varlığı, kasabadaki küçük işletmeleri de canlandırır. Kahvesi, pastanesi, kitabevi derken, tiyatro yalnızca sanat üretmez, aynı zamanda küçük bir ekonomik hareketlilik de yaratır.
Bugün dijital ekranların hüküm sürdüğü çağda, taşrada bir halk tiyatrosu kurmak neredeyse devrimci bir adımdır. Çünkü tiyatro canlıdır, sahicidir. Bir “beğeni” ya da “paylaşım”la değil, göz göze gelmekle, aynı havayı solumakla değer kazanır.
Taşrada tiyatro, yalnızca kültürel bir faaliyet değil; bir kimlik, bir direniş ve bir umut aracıdır. O perde ne kadar çok açılırsa, taşranın ufku da o kadar genişler. Belki de şunu hatırlamanın tam zamanıdır: Bir kasabaya tiyatro gelirse, o kasabanın geleceği de değişir.
Yazan; Buket GÖKCEK
Uzman sosyolog, profesyonel Aile Danışmanı ve Felsefe öğretmeni